Koşullu Sevginin İzleri: Sevilmek İçin Olduğumuzdan Fazla Olmak
- Ayça Özbatır

- 18 Kas
- 1 dakikada okunur

“Sevilmek için çabaladığın yerde, kendini unutursun.”
— Ayça Baysal Özbatır
Koşullu sevgi, çoğu zaman çocukluğun sessizce öğrettiği bir ilişki biçimidir.
Sevilmenin karşılığında “iyi olmak”, “fazla sorun çıkarmamak”, “uyum sağlamak” gibi görünmez görevleri üstleniriz.
Bu yüzden yetişkinlikte bile bir ilişkide severken mi yoksa onay almaya çalışırken mi olduğumuzu ayırt etmek zorlaşır.
Psikanalitik açıdan koşullu sevgi, benliğin ikiye bölünmesine yol açar:
Bir yanda “sevilmek için olmam gereken ben”,
diğer yanda “gerçek ben”.
Bu iki benlik arasındaki mesafe büyüdükçe içimizdeki yorgunluk, değersizlik ve tükenmişlik artar.
Çabaladıkça uzaklaşırız kendimizden.
Daha uyumlu, daha olgun, daha nazik olmaya çalışırken
içimizdeki gerçek ses sessizleşir.
Oysa sevgi bir performans değildir.
Birinin sevgisini kazanmak için değiştiğimiz her yerde,
kendimize biraz daha yabancılaşırız.
“Herkese uymaya çalıştığımız yerde kendimiz olmaktan uzaklaşırız;
kendimiz olduğumuz yerdeyse herkes bizi anlamayabilir.
İnsan olmanın gerilimi tam burada başlar.”
Ve çoğu zaman, bu gerilimi taşıyamadığımız için
“sevilebilmek adına” kendimizi yeniden şekillendiririz.
Belki bugün kendimize şunu sorabiliriz:
“Burada seviliyor muyum, yoksa kabul görmek için çabalıyor muyum?”
Psikanalitik Bir Öneri
Koşullu sevginin izi, çoğu zaman çocuklukta kurulan ilk bağlarda saklıdır.
Bugün biri için fazladan çaba harcadığınızı fark ettiğinizde,
belki de o çabanın kime ait olduğunu sorabilirsiniz kendinize:
“Bu çaba bugünkü ilişkiye mi,
yoksa geçmişte bırakamadığım birine mi ait?”
Bu sorunun cevabı çoğu zaman, iyileşmenin kapısını aralar.


Yorumlar