Toplum İçinde Ergen, Ergen İçinde Toplum...
- Ayça Özbatır
- 18 Ara 2023
- 5 dakikada okunur

Görüşme arası, bir cafede oturmuş, etrafı izliyorum. İnsanlara bakıyorum, tepkilerine, yaklaşımlarına, duruşlarına. İçinde yaşadığımız toplumun bazı tepkileri ve ergenlik arasındaki ilişkiye gidiyor aklım. Bizim toplumun ve ergenliğin bazı ortak yönlerini sıralamaya başlıyorum kendimce.
Şöyle bir çevreme bakıyorum, genç nüfusu ne kadar çoğunlukta da olsa, genel olarak ergen bir toplumuz. Neden ergen diyorum? Çünkü çabuk tüketen, hızlı yaşayan, duygularını dengelemekte zorlanan, reaktif hallerimiz fazlaca. Atarlı, heyecanlı bir yapımız var. Hatta giyim kuşam ya da görünümle bile o kadar çok uğraşıyoruz ki genç gözükmek adına. Sadece bireylerin değil, toplumların da kişiliği var. Yaşadıklarımız, karşılaştığımız tutumlar, moda olanlar, eğitim, sosyal yapı, mutlaka toplumsal kişiliği de etkiliyor. Toplumsal kişilik de, hangi yaşta olursak olalım, insanların duygu, düşünce ve davranışlarına ifade ediş şekline yön veriyor.
Türk toplumunun ergen bir zaman diliminde takılıp kaldığını ortaya atsam size nasıl gelir? Yetişkin rollerine tam geçemediğini.
Çocuğunun büyüdüğünü görmek bir anne baba için çok kolay değildir. Zamanın akıp gittiğini hissetmek ve arka koltukta oturan çocuğumuzun ön koltuğa geçtiğini artık kabul etmek...
Çocuğu ergenlik çağına gelmiş çoğu anne babadan “bizim zamanımızda…” sözünü duymuşluğumuz çoktur. Kendi dönemimizle ergen çocuğumuzunkini karşılaştırmaya meyletmemiz çok doğaldır aslında. Bu karşılaştırmanın altında hem biraz haset hem de biraz kontrol kaygısı yattığını gözleyebiliriz. Haset çünkü çocuğumuzun bize göre kendini, duygularını ortaya koyuşunu, önüne sunulan fırsatları hatta daha genç oluşunu, heyecanlarını düşününce her geçen kuşak bir sonrakine kıskanarak bakmaz mı? Kontrol kaygısı çünkü, küçük çocuğumuzun büyümesi ile bizim sözümüzün ve etkimizin azaldığı hissinin getirdiği bir kaygı yok mu? Kuşak çatışması dediğimiz aslında budur, gelişmek için önemli bir olgudur.
Ergenlik, fiziksel değişimlerden öte yetişkin olmanın öğelerine vurgu yapması açısından önemlidir.
İşte böyle düşünürken, bizim topluma, ebeveyn tutumlarına, ergenliğe atıfta bulunarak birkaç ilişkisel örnek vermek geldi aklıma.
Ergenliği, yetişkinliğin başlangıcı olarak kabul edersek, iki önemli noktasına vurgu yapılmalıdır.
· Bağımsızlaşma-Ayrımlaşma Süreci
· Orijinal kimliğini oluşturma Süreci
Anne babadan ayrılmadan bağımsızlaşma, bağımsızlaşma olmadan orijinal, sağlam kimlik oluşumu mümkün değildir.
Bu süreci etkileyen sosyal ortam da önemlidir. Bizim gibi ayrımlaşma ve bağımsızlaşmaya çok da izin vermeyen toplumlarda bu süreç daha yorucu olur. Çünkü ergenlik, özgürlüğünü kazanmaya çalışan bir milletin verdiği mücadeleye benzer. Tam bağımsızlığını kazanması için, bu mücadeleyi vermek zorundadır.
Ayrımlaşma, çocuğumuzu olduğu gibi, bireyselliği ile kabul etmektir. Bizden ayrılmasını, farklılaşmasını, bağımlı değil, bağlı olmasını sağlayacak özgünlüğünü ve özgürlüğünü kazanmasını kabul etmektir. Asıl zor olan bu kabul sürecidir. Bizim istediğimiz değil, kendi istediği özgünlükte. Bunu sağlayabilmek de bir mücadele ve çaba gerektirir.
Ergen bu mücadeleyi verirken, anne babanın sağlam duruşu önemlidir. Kendini gerçekleştiren, ayakları yere basan bir kimlik oluşumu için, sakin ve tutarlı tutumlar yanında bağımsızlaşmak için çatışmanın da doğal ve bir yere kadar sağlıklı olduğunu kabul, gelişimin daha iyi ilerlemesine destek olur. Tutarsız, sık sık bakış açısının değiştiği, agresif, fikir ayrılıklarına izin vermeyen, merkeziyetçi tutumlarla büyüyen bir ergen için sağlam bir kişilik yapısından bahsedemeyiz. O zaman inandığı düşünceler, değerler, sistemler için kendini uygun bir şekilde ifade edemeyen, oradan oraya savrulan bir yapı oluştururuz.
Bizim toplumsal yapımız içerisinde, hem bir birey olarak hem de ebeveyn olarak sınırlar, çoğu zaman sık sık değişebilmekte ve net tavırlar sergilemek zor olmaktadır. Sınırlar güne, an’a, yaşantılara göre farklılık gösterebilmektedir. Biraz ehl-i keyif oluşumuzdan, biraz uğraşmak istemeyişimizden biraz da zora sokmama halimizden olabilir mi acaba? Sadece ergenlik için değil, her yaş için sınırlar her zaman güven verir, rahatlatır. Her ne kadar ergen sınırlara tepki verse de, diğer yanıyla da bu sınırların bir otorite tarafından konulmasına ihtiyaç duyar. Sınırlardan öte söyleyiş ve gösteriş tarzı, bir ergen için önemlidir. Utandırmadan, onun da yetişkin olma yolunda bir birey olduğunu kabul ederek ifade etmekten bahsediyoruz.
Toplumumuzda, duygu ve düşüncelerin açık ve net ifade edilmesi çoğu zaman zor olabiliyor. Duygu ve düşüncesini açık ve samimi bir şekilde ortaya koyanlar pek kabul görmeyebiliyor. Samimiyeti seviyoruz ama sempati varsa. Sorgulayan ya da var olanı araştırıp öğrenmek isteyen kişiler ise çoğu zaman “çıkıntı” olabiliyor. Aslında "Politik ol!" mesajı, “Aman idare et.” tavrı, son derece kaygan bir ortam sunar. Güven vermez. Tedirgin eder. Çünkü neyin doğru neyin yanlış olduğu, neyin kabul edilebilir ya da kabul edilemez olduğu açık değildir. Duygusallık var ama duygular açık değildir. Çok renk yoktur kısaca. Kırmamak, üzmemek, işi zora koşmamak, zamanı değildir gibi nedenlerle havada kalır duygular. Ama ergen de “çıkıntı”dır, çıkıntı olmak da zorundadır. Sorgular, merak eder, deneyip görmek, öğrenmek için diklenir. Bahsettiğim toplumsal yaklaşıma benzer, iç içe geçen, bulaşan, ortada tutumlar ergenliğe zarar verir. Ergen, net bir tavır görmek ister, rollerin açık olmasına ve somut sınırlara ihtiyaç duyar. Çünkü kimlik gelişimi için ergen objektif ve açık tavrı görmek zorundadır. Yeri geldiğinde attığı adımla düşmek, hatası ile duvara çarpmak ve bu deneyimlerle, kendi tavrını oluşturmak durumundadır. Nasihatlar, tavsiyeler, sitemler, ortada yaklaşımlar ergene çok da iyi gelmez; yaşantısal deneyimler daha etkilidir. Ama bu mücadeleci tarafı yanında kendinin olduğu gibi kabul edildiği duygusuna da ihtiyacı vardır.
Birbirimizle konuşurken halen kişisel mesafeyi ayarlamada zorluk çeken bir toplum olarak, her şeyi bilmeye, her şeye dahil olmaya çalışmak ergenlikte ciddi bir sınır gerginliğine yol açar. Ergen de yetişkine dönüşürken, kendi alanını yaratır, kendi kabuğuna çekilmek ister; o alan bir tırtılın kelebeğe dönüşme sürecindeki kozası misali, kırılgan ve hassastır. Gizlice eşyalarını karıştırmak, izinsiz odasına girmek, telefonunu kontrol etmek, sürekli ne yaptığını sorgulamak ve o alana girmek için zorlamak sıkıntılıdır. Bu kontrol etme ve her şeyi bilme yanılgısı, sağlıklı ilişkiler sağlamaz. Aksine ilişkileri güçsüz kılar, güven duygusunu zedeler. Ergen, daha da kendini saklar, daha da kapatır. İlerleyen zamanda bir birine güvenmekte zorlanan yetişkinlere, birbirinin cüzdanını, telefonunu karıştıran eşlere, gittiği yerin resmini atmasını isteyen sevgililere ya da kameralarla günün her saati kontrol edilen ev ve iş yerlerine dönüşür. Her şeyi bilme isteği, ergeni korumaz aksine belki de riskli alanlara onu daha çok iter. "Sana değil, çevreye güvenmiyorum." ifadesinin hiç bir güven veren tarafı yoktur. O nedenle, çocuklarımıza güvendiğimizi hissettirmek önemlidir. Çünkü ebeveyn olarak siz hissettirmezseniz dışarıda belki de ergenin en çok ihtiyaç duyduğu kabul ve güven duygusunu verecek pek çok farklı alan olduğu unutulmamalıdır.
Konuşmayı çok seven ama karşımızdakinin ne anlatmak istediğini dinlemede zorlanan, heyecanlı bir toplum olarak, ergen dinlenilmeyi bekler, yargılamadan, eleştirmeden. O yüzden ebeveynlerin ergenin, anlatmaya çalıştığı şeyi anlamak için dinlemesi; tavır ya da kelimelerin ötesinde ne anlatmak istediğine odaklanması önemlidir. "Bana ne anlatmak istiyor?" "bu isyankar tavrının altında neyi söylemek istiyor?" gibi buz dağının altını anlamaya çalışmak iletişime iyi gelecektir.
Her çelişkili tutum, ergenin bağımsızlaşma sürecinde bir delik açar. Hem her adımını kontrol etmek isteyip hem de kendi başına halletmesini beklemek, hem sorumluluklarını üstlenmesini bekleyip hem de sorumluluklarını onun yerine yapmak, hem artık büyümesini beklerken hem de daha küçük olduğunu hissettirmek çocuğa nasıl bir hareket alanı oluşturabilir ki! Fikri hür bir toplum derken, fikrini söyleyenler susturulduğunda; demokrasi derken anti-demokratik tavırlar sergilendiğinde; sorumluluğu birilerinin alması gerektiği zamanda işin ortada kaldığı durumlarda, toplum olarak nasıl zedeleniyorsak, ergen de böyle zedelenir.
Sağlam bir kimliği ve kişiliği olması adına, çocukların kendi sınır ve alanına saygı duymak ve onlara güvenmek önemlidir. Ben, anne babalığı aynı büyük tankerler, boğazdan geçerken önlerinde yol gösteren ve açık denize kadar onlara eşlik eden rehber teknelere benzetiyorum.
Toplum ile çocuk gelişiminin ne kadar birbirine paralel olduğuna dair siz de pek çok gözlem yapabilirsiniz. Son geldiğimiz toplumsal süreci düşünürsek, şu an neden bu durumda olduğumuz üzerine daha bir düşünebiliriz.
Böylelikle önce toplumu aynalayan bireyler olarak kendimizden başlayarak daha sağlıklı bir topluma, toplumdan daha sağlıklı çocuklara etki edecek dalgalanmayı yaratabiliriz.
Comments